16 Mayıs 2011 Pazartesi

SELÇUKLU DÖNEMİNDE ÇİNİ SANATI

   Selçuklu Dönemi'ne bakacak olursak; namaza davetin yapıldığı minarelerde özellikle sırlı tuğla ile başlayan ve iç mekânda devam eden bir çini süslemeprogramı karşımıza çıkar. Sırlı tuğla ile gerçekleştirilen tezyinatın minarelerde kullanımı bu döneme hastır denilebilir. Tuğlanın kullanımından kaynaklanan geometrik kompozisyonlarla birlikte sırlı tuğlada kullanılan turkuaz, mangan moru, kobalt mavisinin tonları sayesinde minareler adeta bir mücevhere dönmüştür. Osmanlı Dönemi'nde minarelerde de sadelik hâkimdir. Çini şerefelerin altında kullanılmıştır. Bu çinilerin genellikle turkuaz renkli olduğu görülür.
                                                                                                            
   İç mekâna girildiğinde bu dönemde bizi yoğun bir çini kullanımı karşılar. Mihrapta, duvarlarda, kemerlerde, kubbe ve kubbeye geçişlerde çoğunlukla geometrik kompozisyonlu çini süslemeler vardır. Mavi ve tonlarının hâkim olduğu bu uygulamalar göklere açılan birer pencere ya da göklerin bir parçası gibi değerlendirildiği düşünülebilir. Tabi ki sanatçı yaratıcı ile kullar arasında bir köprü kurmaya çalışmıştır. Tezyinata hâkim olan geometrik motiflerin sonsuza uzaması da bunu kolaylaştıran bir unsur olmalıdır.

  Geometrik bezemelerin Selçuklu Dönemi'nde çok tercih edilmiş olması astrolojinin gelişmesi ve sevilmesi, insanların sonsuzluğun kapılarını sürekli açmaya çalışmaları ve buna olan özlemleriyle açıklanabilir. İbni Arabî'nin gök hatlarını daireler çizerek açıkladığını biliyoruz. Ayrıca geometrik çizimlerin o dönemde dünyadaki hiç bir şeye benzememesi dünyevi olandan "yani gelip geçici olandan" soyutlanmaya çalışıldığı söylenebilir. Geometrik motiflerden oluşan kompozisyonlar adeta maddeyi oluşturan atomlar gibi sürekli hareket halindedir. Bu hareketlilik sanki izleyenlere hayatın sonsuzluğunu müjdelemektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder